30 Haziran 2010 Çarşamba

Deniz kıyısında bir ihtiyar taşçı kayayı yontmaktadır.
Güneş onu yakıp kavurur.
O da Tanrıya yakarır keşke güneş olsaydım diye.
"Ol" der Tanrı.
Güneş oluverir.
Fakat bulutlar gelir örter güneşi, hükmü kalmaz.
Bulut olmak ister.
"Ol" der Tanrı.
Bulut olur.
Rüzgar alır götürür bulutu, rüzgarın oyuncağı olur.
Rüzgar olmak ister bu kez.
Ona da "Ol" der Tanrı.
Rüzgar her yere egemen olur, fırtına olur, kasırga olur.
Herşey karşısında eğilir.
Tam keyfi yerindeyken koca bir kayaya rastlar.
Ordan eser 
burdan eser,
kaya bana mısın demez!
Bildiniz, Tanrı kaya olmasına da izin verir.
Dimdik ve güçlü durmaktadır artık dünyaya karşı....
Sırtında bir acı ile uyanır....
Bir ihtiyar taşçı kayayı yontmaktadır... 

"Amor Fati - Nietzsche "
(Kaderini sev-belki seninki en iyisidir)

biraz olsun unuttum gibi..

kaç gündür üniversite stresiyle gidecem mi gitmeyecem mi kafayı yemek üzereydim. Allah'tan bugün teyzm uyanır uyanmaz götürdü bni bi yerlere, gelince de pc basında oturdum, snra da evimizde yaşayan 1 milyon insanın pisliğine sinirlendim :D ve zman gecti nihayet. artık düşünmek istemiyorum..

ne olursa olsun, Allah'a güveniyorum, bunun adı neydi unuttum, elinden gelen her şeyi yapıp gerisini Allah'a bırakmak. dinkültürü hocamız hep sorardı adını ama unuttum işte .s  neyse aklıma bi takım şeyler geliyor ama :D unut gitsin.

işte ben O'na güveniyorum. ve artık giderim veya gitmem demiyorum. düşünmüyorum.

bi arkadaşım okuldan ayrılmıştı ama çok zor ayrılmıştı, daha sonra bizi ziyarete geldiğinde birisi sordu ona "cok severdin okulu,ayrılamamıştın,aklına gelince üzülmüyor musun?" diye o da "düşünmüyorum, düşünürsem üzülürüm demişti" nasıl düşünmüyor nasıl düşünülmez diye sormuştum ben de kendime. geçen zamanla bunu daha iyi anladım ve öğrendim. düşünmüyorum işte. bırak yaz dilediğim gbi geçsin

bu bi sene neler yaşadığımı kimse tahmin edemez!! o yüzden kimse yorum yapmasın!! yaptırma oya!!

ve eğer ben bu sene elimden geleni yapmadıysam seneye kesinlikle yapacağım.

"kabullenmekle olur bazı şeyler" demişti oya aktaş :) kabullendim sayılır. en azından kabullenme sürecindeyim, ve bu süreçte kimse müdahale etmesin bna piLiiz :)

ah şimdi ciğerlerim sensizliği çekiyor içine
nerdesin, sensizim, bi bilsen
ne özledim seninle sokak arkasında buluşmayı
ne özledim bilinmedik köşeler arayıp öpüşmeyi
ne çok özledim karanlık sokak çatallarında sevişmeyi
içimin yandığı anlarda
içimi yakman için yalvarmayı
parmaklarımı tüm hatlarında sallamayı
göremediğim anlarda telefon ışığını yüzüne tutmayı
kalp atışlarımı hızlandırmanı özledim
nerdesin..
sen de bensizsin
daimi değil sensizlik
bunu isteme benden
duvarlarımı cebime katlayıp
en yakın zamanda geliyorum..

27 Haziran 2010 Pazar

nihayett!!!..... :))

nihayet bitti nalet sınav :D kurtulduk ya.. 12 senenin acısını cıkardım, kolay değil. yepyeni umutlarla yoluma devam ediyorum artık. yepyeni telaşlar edindim hayatıma dair. olursa ne ala olmazsa da yine yeni umutlarla yoluma devam etmek istiyorum. çünkü artık beni bağlayan tümleçler yok hayatımda. sadece kendi başımayım, evet yalnızım, ama zaten yalnızız.. kendi ayaklarımın üstündeyim artık.
kazanırsam :) evet asıl olay o zman olur, o zman daha büyük bi çizgiyle devam ederim, ve talihimin gercekten ama gercekten döndüğüne inanırm. hayal gibi geliyor bna. kendimi herseye hazırlamak istiyorum. ama umut etmek hayal etmek hoşuma gidiyor, ben hayallerim olmadan yaşayamam ki! herkes yaşar belki ama ben yaşayamam.
hayatta istediğim tek şey mutlu olmak, hayallerm bnun üstne kurulu. ve dilerm olacak.
seneye bu zmanlar buraya " üniversitede ilk yılım bitti, mutluyum, yeni bir yıl baslıyor" derim inşallah
ya da "sonunda üniversiteye gidiyorum. full enerji dolmalıyım"
birincisi tercihimdir ama,
Allah hayırlısını versin
nasipse kısmetse ;)

26 Haziran 2010 Cumartesi

murathan mungan

MURATHAN MUNGAN
ölü bir yılan gibi yatıyordu aramızda
yorgun, kirli ve umutsuz geçmişim
oysa bilmediğin bir şey vardı sevgilim
Ben sende bütün aşklarımı temize çektim


imrendiğin, öfkelendiğin
kızdığın ya da kıskandığın diyelim
yani yaşamışlık sandığın
Geçmişim
dile dökülmeyenin tenhalığında
kaçırılan bakışlarda
gündeliğin başıboş ayrıntılarında
zaman zaman geri tepip duruyordu. Ve elbet üzerinde durulmuyordu.
Sense kendini hala hayatımdaki herhangi biri sanıyordun, biraz daha
fazla sevdiğim, biraz daha önem verdiğim.


Başlangıçta doğruydu belki. Sıradan bir serüven, ratsgele bir ilişki
gibi başlayıp, gün günden hayatıma yayılan, büyüyüp kök salan ,
benliğimi kavrayıp, varlığımı ele geçiren bir aşka bedellendin.
Ve hala bilmiyordun sevgilim
Ben sende bütün aşklarımı temize çektim
Anladığındaysa yapacak tek şey kalmıştı sana
Bütün kazananlar gibi
Terk ettin




Yaz başıydı gittiğinde. Ardından, senin için üç lirik parça
yazmaya karar vermiştim. Kimsesiz bir yazdı. Yoktun. Kimsesizdim.
Çıkılmış bir yolun ilk durağında bir mevsim bekledim durdum.
Çünkü ben aşkın bütün çağlarından geliyordum.




Sanırım lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu
yüzündeki kuşkun kedere, gür kirpiklerinin altından
kısık lambalar gibi ışıyan gözlerine
çerçevesine sığmayan
munis, sokulgan, hüzünlü resimlerine
lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu




Yaz başıydı gittiğinde. Sersemletici bir rüzgar gibi geçmişti
Mayıs. Seni bir şiire düşündükçe kanat gibi, tüy gibi, dokunmak gibi
uçucu ve yumuşak şeyler geliyordu aklıma. Önceki şiirlerimde hiç kullanmadığım bu sözcük usulca düşüyordu bir kağıt aklığına, belki de
ilk kez giriyordu yazdıklarıma, hayatıma.
Yaz başıydı gittiğinde. Bir aşkın ilk günleriydi daha. Aşk mıydı,
değil miydi? Bunu o günler kim bilebilirdi? "Eylül'de aynı yerde ve
aynı insan olmamı isteyen" notunu buldum kapımda. Altına saat: 16.00
diye yazmıştın, ve saat 16.04'tü onu bulduğumda.


Daha o gün anlamalıydım bu ilişkinin yazgısını
Takvim tutmazlığını
Aramızda bir düşman gibi duran
Zaman'ı
Daha o gün anlamalıydım
Benim sana erken
Senin bana geç kaldığını




Gittin. Koca bir yaz girdi aramıza. Yaz ve getirdikleri.
Döndüğünde eksik, noksan bir şeyler başlamıştı. Sanki yaz, birbirimizi görmediğimiz o üç ay, alıp götürmüştü bir şeyleri hayatımızdan, olmamıştı, eksik
kalmıştı.
Kırılmış bir şeyi onarır gibi başladık yarım kalmış
arkadaşlığımıza. Adımlarımız tutuk, yüreğimiz çekingen, körler gibi tutunuyor, dilsizler gibi bakışıyorduk.
Sanki ufacık birşey olsa birbirimizden kaçacaktık.


Fotoromansız, trüksüz, hilesiz, klişesiz bir beraberlikti bizimki.
Zamanla gözlerimiz açıldı, dilimiz çözüldü güvenle ilerledik birbirimize.


Gittin.şimdi bir mevsim değil, koca bir hayat girdi aramıza. Biliyorum ne sen dönebilirsin artık, ne de ben kapıyı açabilirim sana.




Şimdi biz neyiz biliyor musun?
Akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz.
Birbirine uzanamayan
Boşlukta iki yalnız yıldız gibi
Acı çekiyor ve kendimize gömülüyoruz
Bir zaman sonra batık bir aşktan geriye kalan iki enkaz olacağız yalnızca
Kendi denizlerimizde sessiz sedasız boğulacağız
Ne kalacak bizden?
bir mektup, bir kart, birkaç satır ve benim su kırık dökük şiirim
Sessizce alacak yerini nesnelerin dünyasında
Ne kalacak geriye savrulmuş günlerimizden
Bizden diyorum, ikimizden
Ne kalacak?


Şimdi biz neyiz biliyor musun?
Yıkıntılar arasında yakınlarını arayan öksüz savaş çocukları
gibiyiz. Umut ve korkunun hiçbir anlam taşımadığı bir dünyada bir
şey bulduğunda neyi, ne yapacağını bilemeyen çocuklar gibi.
Artık hiçbir duygusunu anlamayan çocuklar gibi
Ve elbet biz de bu aşkla büyüyecek
Her şeyi bir başka aşka erteleyeceğiz


kış başlıyor sevgilim
hoşnutsuzluğumun kışı başlıyor
bir yaz daha geçti hiçbir şey anlamadan
oysa yapacak ne çok şey vardı
ve ne kadar az zaman
kış başlıyor sevgilim
iyi bak kendine
gözlerindeki usul şefkati
teslim etme kimseye, hiçbir şeye
upuzun bir kış başlıyor sevgilim
ayrılığımızın kışı başlıyor
Giriyoruz kara ve soğuk bir mevsime.




Kitaplara sarılmak, dostlarla konuşmak, yazıya oturup sonu
gelmeyen cümleler kurmak, camdan dışarı bakıp puslu şarkılar mırıldanmak...


Böyle zamanlarda her şey birbirinin yerini alır
çünkü her şey bir o kadar anlamsızdır
içinizdeki ıssızlığı doldurmaz hiçbir oyun
para etmez kendinizi avutmak için bulduğunuz numaralar
Bir aşkı yaşatan ayrıntıları nereye saklayacağınızı bilemezsiniz
çıplak bir yara gibi sızlar paylaştığınız anlar, eşyalar
gözünüzün önünde durur birlikte yarattığınız alışkanlıklar
korkarsınız sözcüklerden, sessizlikten de; bakamazsınız aynalara,
çağrışımlarla ödeşemezsiniz
dışarıda hayat düşmandır size
içeride odalara sığamazken siz, kendiniz
Bir ayrılığın ilk günleridir daha
Her şey asılı kalmıştır bitkisel bir yalnızlıkla


Gün boyu hiçbir şey yapmadan oturup
kulak verdiğiniz saatin tiktakları
kaplar tekin olmayan göğünüzü
geçici bir dinginlik, düzmece bir erinç
suyu boşalmış bir havuz, fişten çekilmiş bir alet kadar tehlikesiz
bakınıp dururken duvarlara
boş bir çuval gibi, çalmayan bir org gibi, plastik bir çiçek, unutulmuş bir oyuncak, eski bir çerçeve gibi, hani, unutsam eşyanın gürültüsünü, nesnelerin dünyasında kendime bir yer bulsam, dediğimiz zamanlar gibi
kendimizin içinden yeni bir kendimiz çıkarmaya zorlandığımız anlar
gibi
yeni bir iklime, yeni bir kente, bir tutukluluk haline, bir trafik
kazasına, başımıza gelmiş bir felakete, işkenceye çekilmeye, ameliyata
alınmaya
kendimizi hazırlar gibi
yani dayanmak ve katlanmak için silkelerken bütün benliğimizi
ama öyle sessiz baktığımız duvarlar gibi olmaya çalışırken,
ve kazanmış görünürken derinliğimizi
Ne zaman ki, yeniden canlanır bağışlamasız belleğimizde
bir anın, yalnızca bir anın bütün bir hayatı kapladığı anlar
o tiktaklar kadar önemsiz kalır şimdi
hayatımıza verdiğimiz bütün anlamlar




denemeseniz de, bilirsiniz
hiç yakın olmamışsınızdır intihara bu kadar




Bana Zamandan söz ediyorlar
Gelip size Zamandan söz ederler
Yaraları nasıl sardığından, ya da her şeye nasıl iyi geldiğinden. Zamanla ilgili bütün atasözleri gündeme gelir yeniden. Hepsini bilirsiniz zaten, bir ise yaramadığını bildiğiniz gibi. Dahası onlar da bilirler. Ama yine de güç verir bazı sözler, sözcükler,
öyle düşünürler.
Bittiğine kendini inandırmak, ayrılığın gerçeğine katlanmak, sırtınızdaki hançeri çıkartmak, yüreğinizin unuttuğunuz yerleriyle yeniden
karşılaşmak kolay değildir elbet. Kolay değildir bunlarla baş etmek,
uğruna içinizi öldürmek. Zaman alır.
Zaman
Alır sizden bunların yükünü
O boşluk dolar elbet, yaralar kabuk bağlar, sızılar diner, acılar
dibe çöker. Hayatta sevinilecek şeyler yeniden fark edilir. Bir
yerlerden
bulunup yeni mutluluklar edinilir.
O boşluk doldu sanırsınız
Oysa o boşluğu dolduran eksilmenizdir


gün gelir bir gün
başka bir mevsim, başka bir takvim, başka bir ilişkide
o eski ağrı
ansızın geri teper.
Dilerim geri teper. Yoksa gerçekten
Bitmişsinizdir.


Zamanla yerleşir yaşadıkların, yeniden konumlanır, çoğalır, anlamları
önemi kavranır. Bir zamanlar anlamadan yaşadığın şey, çok sonra değerini
kazanır. Yokluğu derin ve sürekli bir sızı halini alır.


Oysa yapacak hiçbir şey kalmamıştır artık
Mutluluk geçip gitmiştir yanınızdan
Herşeye iyi gelen Zaman sizi kanatır




ölmüş saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzlukla
günlerin dökümünü yap
benim senden, senin benden habersiz alıp verdiklerini
kim bilebilir ikimizden başka?
sözcüklerin ve sessizliklerin yeri iyi ayarlanmış
bir ilişkiyi, duyguların birliğini, bir aşkı beraberlik haline getiren
kendiliğindenliği
yani günlerimiz aydınlıkken kaçırdığımız her şeyi
bir düşün
emek ve aşkla güzelleştirilmiş bir dünya
şimdi ağır ağır batıyor ve yokluğa karışıyor orada
ölmüş saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzlukla
Bunlar da bir ise yaramadıysa
Demek yangında kurtarılacak hiçbir şey kalmamış aramızda




Bu şiire başladığımda nerde,
şimdi nerdeyim?
solgun yollardan geçtim. Bakışımlı mevsimlerden
ikindi yağmurlarını bekleyen
yaz sonu hüzünlerinden
gün günden puslu pencerelere benzeyen gözlerim
geçti her çağın bitki örtüsünden
oysa şimdi içimin yıkanmış taşlığından
bakarken dünyaya
yangınlarda bayındır kentler gibiyim:
çiçek adlarını ezberlemekten geldim
eski şarkıları, sarhoşların ve suçluların
unuttuklarını hatırlamaktan
uzak uzak yolları tarif etmekten
haydutluktan ve melankoliden
giderken ya da dönerken atlanan eşiklerden
Duyarlığın gece mekteplerinden geldim
Bütünlemeli çocuklarla geçti
gençliğimin rüzgara verdiğim yılları
dokunmaların ve içdökmelerin vaktinden geldim.


Bu şiire başladığımda nerde,
şimdi nerdeyim?
yaram vardı. bir de sözcükler
sonra vaat edilmiş topraklar gibi
sayfalar ve günler
ışık istiyordu yalnızlığım
Kötülükler imparatorluğunda bir tek şiir yazmayı biliyordum
İlerledikçe... Kaybolup gittin bu şiirin derinliklerinde
Aşk ve Acı usul usul eriyen bir kandil gibi söndü
daha şiir bitmeden. Karardı dizeler.
Aşk... Bitti. Soldu şiir.
Büyük bir şaşkınlık kaldı o fırtınalı günlerden




Daha önce de başka şiirlerde konaklamıştım
Ağır sınavlar vermiştim değişen ruh iklimlerinde
Aşk yalnız bir operadır, biliyordum: Operada bir gece
uyudum, hiç uyanmadım.
barbarların seyrettiği trapezlerden geçtim
her adımda boynumdan bir fular düşüyordu
el kadar gökyüzü mendil kadar ufuk
birlikte çıkılan yolların yazgısıdır:
eksiliyorduk
mataramda tuzlu suyla, oteller kentinden geldim
her otelde biraz eksilip, biraz artarak
yani çoğalarak
tahvil ve senetlerini intiharla değiştirenlerin
birahaneler ve bankalar üzerine kurulu hayatlarında
ağır ve acı tanıklıklardan
geçerek geldim. Terli ve kirliydim.
Sonra tımarhanelerde tımar edilen ruhum
maskeler ve çiçekler biriktiriyordu
linç edilerek öldürülenlerin hayat hikayelerini de...
korsan yazıları, kara şiirleri, gizli kitapları
ve açık hayatları seviyordu.
Buraya gelirken
uzun uzak yollar için her menzilde at değiştirdim
atlarla birlikte terledim yolları ve geceleri
ödünç almadım hiç kimseden hiçbir şeyi
çıplak ve sahici yaşayıp çıplak ve sahici ölmek için
panayır yerleri... panayır yerleri...
ölü kelebekler... ölü kelebekler...
sonra dünyanın bütün sinemalarında bütün filmleri seyrettim.
Adım onların adının yanına yazılmasın diye
acı çekecek yerlerimi yok etmeden
acıyla baş etmeyi öğrendim.
Yoksa bu kadar konuşabilir miydim?


ipek yollarında kuzey yıldızı
aşkın kuzey yıldızı
sanırsın durduğun yerde
ya da yol üstündedir
oysa çocukluktan kalma gökyüzünde hileli zar
ölü yanardağlar, ölü yıldızlar
ve toy yaşın bilmediği hesap: ışık hızı


AŞKIN BİR YOLU VARDIR
HER YAŞTA BAŞKA TÜRLÜ GEÇİLEN
AŞKIN BİR YOLU VARDIR
HER YAŞTA BİRAZ GEÇİKİLEN
gökyüzünde yalnız bir yıldız arar gözler
gözlerim
aşkın kuzey yıldızıdır bu
yazları daha iyi görülen
Ben, öteki, bir diğeri ona doğru ilerler
ilerlerim
zamanla anlarsın bu bir yanılsama
ölü şairlerin imgelerinden kalma
Sen de değilsin. O da değil
Kuzey yıldızı daha uzakta
yeniden yollara düşerler
düşerim
bir şiir yaşatır her şeyi yaşamın anlamı solduğunda
ben yoluma devam ederim. Bitmemiş bir şiirin ortasında
Darmadağınık imgeler, sözcükler ve kafiyeler
yaşamsa yerli yerinde
yerli yerinde her şey


şimdi her şey doludizgin ve çoğul
şimdi her şey kesintisiz ve sürekli bir devrim gibi
şimdi her şey yeniden
yüreğim, o eski aşk kalesi
yepyeni bir mazi yarattı sözüklerin gücünden




Dönüp ardıma bakıyorum
Yoksun sen
Ey sanat! Her şeyi hayata dönüştüren 

ozan doğulu ne güzel yapmış..((: ben de yapcam..

sezen aksunun kaybolan yıllar şarkısını mixlemiş ama olay olmuş bence harika yani.. yarın sınava gireceğim. bi yandan rahat gibiyim giderm ya diorm. diger yandan ya olmazsa diyorm. ve dua edıyorm, eğer kazanamazsam sınavda basıma felaket gelmesı bahanem olmasın, basıma bişey gelmesn lütfen Allah'm. kendime verdiğim sözler var, ve de hayallerim. kendimi kaptırmamak içn her an içimde zincirli. artık kendi yoluma gitmek istiyorum. I gotta go my own way..
ve sanırım biraz da tatile ihtiyacım var...

geceyi salla hadi müziği kısma İstanbul daha erkeeeeeeeeen.............. :))

25 Haziran 2010 Cuma

aşk-ı memnu..

su tarihlerde Türkiye'de en cok konusulan sey ask-ı memnu'dur herhalde. o kdr benımsemişiz ki, bizm hayatımzdan insanlar sanki. uzaktan da olsa tanıdığımz biri ölmüş gbi üzülüyoruz.
herseye ragmen böyle olmamalıydı ölmemeliydi diorm. tüm insanların ikinci bi şansı vardır. hayatta kalmaksa en büyük şanstır. keşke onu kurtarmanın bi yolu olsaydı :) söylediklerim komik farkındayım ama :) neyse..
özdeşleştirmemliyz kendimzi onlarla :) romanın yazıldığı tarih nasıl bi zamanmış, sanırm gizliden gizliye o olaylar yaşanıyormuş o tarihte...

22 Haziran 2010 Salı

Sadece Ben..

Sadece Seni Seviyorum..


ben sadece seni seviyorum.. 
bunca zaman sen zannettiğim kendimi..

öyleki ondan değerlisi yok benım için..
 
o ne derse o..

kalbim nereye götürürse oraya
ve ben ne istersen öyle olacak bundan sonra 

sevmediğim seyler yasaklandı..
 
ve kalbin diline vuruldu mühür..
 

zihnim nerde istiyorsa orada yaşayacak
 
ve aklım buna engel olmayacak
 

kurdugum hayat yalnız benım olacak
 
ve ben sadece o hayatı yasayacagım
 

belki ıssız, belki .. belki..
babasının şımarık kızı hala küçük
ve ne isterse kararlı diretmede
o kızı alamadınız hala benden 
ve alamayacaksınız bir ömür boyu

törpüleyemediniz en sivri yanımı 
aksi ve huysuz..
 
mutluyum ben böyle olmasından

üzgünüm.. 

CANIM NASIL İSTERSE ÖYLE YAŞARIM!!
 (; 

Oya Aktaş

28 Ağustos 2009
 

21.35
 

365 x 10 - 1
 

Kızınız..